“Allah’a yemin ederim ki sizler için fakirlikten korkmuyorum. Fakat ben, sizden öncekilerin önüne serildiği gibi dünyanın sizin de önünüze serilmesinden, onların dünya için yarıştıkları gibi sizin de yarışa girmenizden, dünyanın onları helak ettiği gibi sizi de helak etmesinden korkuyorum. (Hadis-i Şerif)”
Ya Resulullah;
Sen bir Hadis-i Şerifinde buyurmuştun ki “Ben ümmetimin (kıyamet günü) çokluğuyla övüneceğim”
Bilmem bizimle övünecek misin ama?
Bizler çok olduk, çoğaldık.
Sayısal olarak çoğaldık, parasal olarak çoğaldık, makamsal olarak çoğaldık.
Sayımız arttı ama Allah’a ve sana olan sevgimiz ve bağlılığımız, inancımız, imanımız, dinimize olan bağlılığımız, ibadetlerde ısrarımız, tertip ve düzenimiz azaldı.
Sayımızla birlikte dünyaya, paraya, makama, bağlı olduğumuz partiye, futbol takımına, dünyevi olarak kendimize kimi lider ettiysek (parti, cemaat, tarikat) o kişiye olan bağlılığımız arttı.
Ya Resulullah, biliyoruz sen “Biz ahireti dünyaya tercih ettik demiştin” ama biz yapamadık, Artık ümmetin dünyaya inanıyor, dünya için yaşıyor ve dünyayı tercih etti.
Aynı cahiliye dönemdeki gibi güç, makam, para, soy, sop övünülen, gurur duyulan, kibirlenilen ve canhıraş bir şekilde elde edilmek için savaşılan metalar oldular.
Sen ahireti dünyaya tercih etmiştin ama bizleri dünyanın bütün zevklerini tadabilmek için savaş veriyoruz. Bizlerin, bir gecelik ücreti bir işçinin birkaç aylığına denk gelen yedi yıldızlı otellerimiz, sahillerimiz, müzisyenlerimiz, eğlence yerlerimiz var, kısaca her türlü dünyevi arzumuzu yerine getirecek lüksümüz var.
Ya Resulullah; Senin sünnetine duyduğumuz hassasiyet üzere birçoğumuzun ikinci, üçüncü hanımı var!
Eşlerimizin başındaki başörtülerin sadece bir tanesine veya ayağımızdaki ayakkabıların bir çiftine verdiğimiz parayla en az beş aile bir ay geçinebiliyor,
Ya Resulullah senin şükredebilmemiz için bizlere söylediğin “Allah verdiği nimeti kulunun üstünde görmek ister” hadisini nefsimize göre yorumlayarak ve mağrurlanarak, bol bol yiyoruz, içiyoruz, çok pahalı giyiniyor, geziyor, tozuyor, eğleniyor, yedi yıldızlı otellerde tatil yapıyor nefsimizin emrettiği hiçbir şeyden mahrum kalmıyoruz.
Ya Resulullah bizler; Allah ve Peygamber aşkıyla değil de yıllardır içimizde biriken kinle, intikam hırsıyla ve bu da bir imtihandır demeden makam sahibi olunca her şeyi ve herkesi kendi mülkümüz olarak kabullendik. İçine düştüğümüz kibir batağı ve büyüklenme nedeniyle devlet malı, yetim hakkı tanımadan makamımız sayesinde bize emanet edilen, insanlar dahil, her şeyi, bütün imkânları istediğimiz gibi kullanıyoruz.
Ya Resulullah bil ki; ibadetlerimizi de yerine getiriyoruz, camiye devletin aracıyla gidiyor, orucumuzu devletin kesesinden verdiğimiz iftar davetleriyle açıyoruz. Namazımızda dünya hesaplarını yapıyor, oruçluyken kul hakkı yiyor, dedikodu yapıyor, gücümüz oranında insanlara zulüm ve haksızlık ediyoruz.
Ya Resulullah; faizden, kul hakkından, haramdan korkmuyoruz ve gelsin de nasıl ve nereden gelirse gelsin hayasızlığıyla yaşıyoruz.
Ya Resulullah; senin haram olduğunu söylediğin devlet memurlarının hediye almasını birileri adına kolaylaştırmak için, zinayı nasıl suç olmaktan çıkardıysak, kanun çıkarıyoruz.
Ya Resulullah; Sen fethettiğin gün Mekke’ye girerken Allah’a şükür ve minnetini dile getirmek için bindiğin atın neredeyse karnına kadar başını önüne eğmiştin. Bu senin tevazuundan, bu senin büyüklüğündendi.
Şimdilerde bizler bir tuvalet bile açsak bunu dünyaya ilan ediyor yaptığımız her şeyi her gün insanların başına, başına kakıyoruz. “Ben olmasaydım” diye başlayan, kibrimizin ve enaniyetimizin sesiyle konuşuyor, bağırıyor, haykırıyoruz ve de övgü, alkış istiyoruz.
Ya Resulullah; Bizler bu güçleri, bu makamları, bu paraları elde etmeden önce veya elde etmeye çalışırken hep Seni, hep Hz. Ömer’i anlattık. Ama gel gör ki makamları elde edince gözümüz dünyaya açıldı ve şu an ki halimizi tasvir ve tarif etmeye gerek yok hepimiz nefsimize, kibrimize ve şeytana yenik düştük.
Ya Resulullah; Bizler senin günlerce sadece hurma ve su ile yetindiğini her yerde anlatıyor ama evimizde onlarca çeşit yemek, lüks otellerde bin bir çeşit yemek arasında fakirleri anıyor, kermesler düzenliyoruz ve oradan kalan artıklarımızı da fakirlere dağıttırarak vicdanımızı rahatlatıyoruz.
Ya Resulullah; gece olunca hepimiz okuyor, zikrediyor, tövbe ediyoruz ama sabah olunca birer inançsız gibi dalıyoruz dünyaya, paraya, güce ve makama.
Yetiş Ya Resulullah yetiş, ümmetin gücü, makamı, parayı ele geçirdikçe dünyaya, nefsine ve şeytana yenik düşüyor.
Beceremedik Ya Resulullah beceremedik, yetiş imdada, yetiş çünkü bizler dünya sevgisi sebebiyle kaybolan bir nesil olmak istemiyoruz.
Üstelik kapattık kalbimizi doğrulara, görmüyoruz, duymuyoruz, bizleri uyarmaya çalışanları da vebalıymış gibi kendimizden uzaklaştırıyoruz.
Yaptıklarına sevinen, yapmadıkları şeylerle övülmeyi arzu edenlerin azaptan kurtulacaklarını sanma. Onlar için elem verici bir azap vardır. (Ali İmran, 188)